3 Nisan 2012 Salı

büyük adam olmak kolay değil!

Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni
ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama
en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve
düşünürdüm.
Eşyaların maddi yönlerine... değil anlamlarına değer verirdim.
Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye
boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm.
İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır.
Baskaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken
uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı
dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir,
sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.
Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve
güneşin göstermesini beklerdim.
Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti
şiirleri okur ve serenatlar söylerdim.
Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını
hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.
Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... Gün geçmesin ki,
karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve
erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna
ederdim. Ve aşk içinde yaşardım.
Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne
kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanr.
Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak
sağlardım.
Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini
öğretirdim.
Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm
insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların
zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.
Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu
kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim.
Ben Sizlerden çok şey öğrendim.